Kocaelili kitap tutkunlarını bu yıl 13. kere kâğıdın büyülü dünyasıyla buluşturan Kocaeli Kitap Fuarı değerli mevzu başlıkları ile devam ediyor.  Türklerin, Anadolu’ya girmesi ve Osmanlı’nın yükseliş evresinden son periyotlarına kadar yaşanan değerli olaylara değinen Ulusal Savunma Üniversitesi Rektörü, tarihçi ve muharrir Erhan Afyoncu, “Dünya yeni baştan şekillenecek. Milletlerin, devletlerin yok edilişini 50-60 sene sonra herkes görecek. Aile yapısına sahip çıkmayan, genç nüfus üretmeyenler, tarihine sahip çıkmayan, ulusal ve manevi pahalarını kaybeden hiçbir devlet var olamayacak. Hiçbir ülke ayakta kalamayacak. Tarih sayfasından çekilecekler” değerlendirmesinde bulundu.

 

“ABDÜLHAMİD, MUSEVİLERİN FİLİSTİN’E GÖÇÜNÜ YASAKLADI”

Filistin-İsrail ortasında yaşanan savaşa da değinen Erhan Ayfoncu, Filistin ve Kudüs’ün 400 yıl Osmanlı yönetiminde kaldığını belirterek, şunları kaydetti; “19. yüzyılda Lübnan karışıyor. O vakit bölge Osmanlı’nın Halep ve Şam vilayetine bağlı. Filistin’de az ölçüde Yahudi var. 19. yüzyılda Rusya ve Polonya’da büyük katliamlara uğruyorlar. Avrupa’ya, Amerika’ya Yahudi göçü başlıyor. İsrail’de 7,5 milyon, ABD’de 6 milyon Yahudi var. Bu sayede Yahudi lobisi çok güçlü. Sultan 2. Abdülhamid, Filistin bölgesine Yahudi göçünü yasaklıyor ve ‘imparatorluğun farklı bölgelerine yerleşebilirsiniz lakin Filistin’e yerleşemezsiniz’ diyor. Ancak Museviler, vaat edilmiş topraklar hayali ile her başlarına gelen büyük felaketi İsrail’in kurulmasına işaret olarak düşünüyorlar ve göçü zorluyorlar. Abdülhamid’in yasaklamasına karşın birtakım mahalli yöneticiler Musevilere toprak satılmasına göz yumuyorlar. Ancak bu çok büyük oranlarda değil. Osmanlı arşivine nazaran 1900 yılında 22 Yahudi yerleşim yeri var. 219 bin dönüm Musevilerin elinde toprak var. Bu da bugünkü Filistin’in yüzde 1’i bile değil. Yani çok büyük oranda yerleşim yeri olmamıştır. Abdülhamid’in tahtan indirilmesinden sonra Yahudi yerleşimci sayısı artmıştır. İngilizler, ABD’nin onayını alarak bölgeye Musevilerin yerleştirilmesi süreci başladı. Kurulan Yahudi Tugayı Filistin’e giriyor. Buna karşın 1948’de bile Musevilerin az toprakları var. Asıl bundan sonra artmaya başladı” dedi.

 

“OSMANLI’NIN YANINDA SAVAŞAN ARAPLAR DA VARDI”

Emperyalistlerin, Türkleri ve Arapları birbirine düşman etmek için yıllarca ağır bir efor içinde olduğunu kaydeden Afyoncu, “Araplara, ‘Osmanlı sizi yıllarca sömürdü’, Türklere de ‘Araplar isyan etti, sizi geriden hançerledi’ diye empoze edildi. Arapların tamamı değil, Şerif Hüseyin isyan etti. Ama Osmanlı ordusunun yanında savaşan Araplar da vardı. Mesela Kassam Tugayları var. Kim bunlar? İzzettin Kassam Filistinli bir Müslüman. Fransız ve İngilizlere karşı Osmanlı’nın yanında direnen Osmanlı devletinin bir vatandaşı. Bu türlü birçok Arap var. İngilizlerin yanında da Osmanlı’nın yanında da savaşan Araplar var. Bunu bu türlü kestirip atmak gerçek değil” Tabirlerini kullandı.  Afyoncu, Türkiye’nin, Ukrayna-Rusya savaşında olduğu üzere Filistin-İsrail savaşında da akıllı, olumlu siyasi ve diplomatik atılımlar yaptığını kelamlarına ekledi.

 

“YENİ İNSAN MODELİNE NAZARAN REALİST BİR ŞİİR AKIMI DOĞDU”

Kitap Fuarı’na katılan şair-yazar Ali Ayçil, “Modern Türk Şiirinin Sezgileri” başlıklı söyleşide okurlarıyla bir ortaya geldi. Karamürsel Alp Salonu’ndaki söyleşide yeni nesil şairlerden Ayçil, edebiyat ve tatlı hayat alanlarıyla iç içe olduğunu, insanların oturduğu meskenlere nazaran şair ve şiir seçebildiğini söyledi. Ortaçağ boyunca Doğu’da ve Batı’da insanların ferdi olarak bir manasının olmadığını belirten Ayçil, “Dolayısıyla şiirlerinde de tek söz olarak bir manası yoktu. Tek başına bir manası yoktu. Bir bütünü desteklerdi. Çağdaşlık ve kent hayatından sonra cemiyet hayatı dağılmaya başladı. Küçük konutlar, boşanmalar, kent hayatının tesirleri oldu. Yeni insan modeline hitap edecek şiirler, edebi eserler yazıldı. Tanzimat’tan sonra, edebiyat siyasetten evvel davranarak ulusal edebiyata yöneldi. Yeni insan modeli, dünya değişince yeni tip insanların hislerine hitap eden, realist bir şiir edebiyatı doğdu” diye konuştu. 

 

“İKİNCİ YENİ ŞAİRLERİNE BİR MEMLEKET BORÇLUYUZ”

Edip Cansever, Turgut Uyar, Cemal Süreya’nın günümüzde dijital gençlik için bile tanınan şairler olduğunu lisana getiren Ayçil, “İkinci yeni şairlerine bir memleket borçluyuz. Çağdaşlaşmayı lisan içinde çözebiliyorsak her şeyi çözebiliriz” dedi. Mehmet Akif-Tevfik Fikret, Necip Fazıl-Nazım Hikmet, İsmet Özel-Ataol Behramoğlu üzere birbirine zıt dünya görüşüne sahip şairlerin politik taraflarının olduğuna işaret eden Ayçil, “ Muhafazakar yahut mütedeyyin edebiyatçılar, şairler ne yazık ki geleceğe, modernizme karşı kapalı. Kalıpçı lisanlar kullanıyor. Sezgici lisana, sezgici edebiyata kapalılar. Lakin, Necip Fazıl ve İsmet Özel’in durumu farklı. Taraf değiştirmeden evvel şiirleri Türk şiirleri için yeniliktir” tabirlerini kullandı. Ali Ayçil konuşmasında sanatseverlere çeşitli şiirlerinden seslendirdi.

 

DUMAN, KİTABINDAN KESİTLER SUNDU

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi İslam Hukuku Anabilim Kolu Lideri ve müellif Prof. Dr. Soner Duman, Karamürsel Alp Salonu’nda “O Bize Kâfi: Allah’a Adanmış Bir Hayatın İpuçları” başlıklı söyleşisinde, okurlarıyla bir ortaya geldi. Kaleme aldığı, “O Bize Yeter”, “Allah’ım Sorularım Var”, “Bana Pozisyon Atar mısın”, “Hele Şükür”, “İman İklimi” ve “Usul Yazıları” kitaplarının müellifi Soner Duman söyleşisinde, Allah’ı tanıtmaya, O’nun rahmetinin bizleri nasıl kuşattığını göstermeye, alakamızın nasıl olması gerektiğini anlatmaya çalıştığı kitabından birtakım kesitler sundu.

 

“ALLAH’I TAM OLARAK ANLAYAMADIĞIMIZ İÇİN TADIMIZ YOK”

Allah’a iman eden bir kimsenin hayatının her anının Kur’an ve sünnet ışığında ortaya koymaya çalıştığı kitabının bilhassa gençlerin okumasını istediğini belirten Duman şunları kaydetti; “Allah’ı uygun bilmemiz ve tanımamız gerekir. Allah’ın birliğine ve varlığına inanıyoruz lakin iş bununla bitmiyor. Üzerimize düşen vazifeyi yerine getirmemiş oluyoruz. Allah, Kuran-ı Kerim’de bize neler demiş, ne bildiriler vermiş onu bilmemiz ve hayatımıza uygulamamız lazım. Şu anda hayatımızda daima bir şeylerin eksikliğini hissediyoruz. Sıhhati olan, parası olan diğer bir açıdan eksiklik yaşıyor. Allah inancını gereğince içselleştirmemişiz. Ağzımın tadı yok. Bal yesek bile tadını alamıyoruz. İmanın tadını almak üç şeyle olur. En çok bedel verdiğimiz şey Allah ve elçisi olacak. İşinden, eşinden, çocuklarında, mesleğinden evvel gelmeli. Allah sevgisi birinci sırada yoksa, hayattan tat alamazsınız. Bir şey yaparken ‘Allah buna ne der, biz dünyaya niçin geldik’, bunu sormuyorsak, imanın tadını alamayız. Allah seviyorsa o da sevecek, sevmiyorsa sevmeyecek. Kimi, ne kadar seveceğini Allah belirlemiş. Örneğim, ‘Başka varlıkları Allah’ı sever üzere severler’ ayeti var. Bunlar haddi aşmış. Niçin yaşadığımızın farkına varmadan ömrümüz gelip geçiyor.”

 

“FİLİSTİN İŞGALİ BİR GÜN YIKILACAK”

13. Kocaeli Kitap Fuarına katılan gazeteci – müellif İsmail Kılıçarslan, Karamürsel Alp Salonu’ndaki, “Şiir Bize Ne Anlatır” bahisli söyleşisinde, “Şiir, toplumsal hafıza, yeni bir lisan ve çok farklı bir hassaslık alanı oluşturmaya fayda. İnsan kendini tabir bakımından en yetersiz gördüğü anlar aşk, meşk sıkıntılarıdır. Bunu da şiir lisanıyla anlatır. Bunu anlatmaya şiir müsaade ediyor, imkan veriyor” dedi. Filistinli şair ve müellif Mahmut Derviş’in, “Filistin eninde sonunda bizim olacak zira şiiri biz yazıyoruz.” Mısrasını anımsatan Kılıçarslan, “Yani bu söz, orada yerleşik olmanın bir tabiridir. Yunus Emre’nin şiirlerini birinci okuduğum da garipsemedim. Zira babaannemle tıpkı lisanı konuşuyordu. 800 yıldır Anadolu’nun tapusu bizde. Buranın sahibi biziz. Mahmut Derviş de Filistin için birebirini söylemiştir. Bu romantizm değil. Şair burada çok gerçekçi konuşmuş. Şair burada, ‘İsrail’in, politik boşluk, askeri güç ile oluşturduğu işgal, benim şiirlerimi okuyan çocuklar tarafından bozulacak, yıkılacak’ demektedir” tabirlerine yer verdi.

 

“DÜNYAYA SÖYLEYECEK KELAMIMIZ VAR”

Kılıçarslan, ‘Bağımsızlığımızı ne vakit kazandık’ diye sorulsa, ‘Mehmet Akif’in İstiklal Marşı’nı yazdığı gün’ diye karşılık vereceğini belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Bu tankla, tüfekle, silahla olacak bir şey olsaydı, İsrail, Filistin’i çoktan yok etmişti. İsrail, 60 yıldır saldırıyor, Araplar sessiz kalsa da, tüm emperyalistler İsrail’e dayanak verse de, yenile yenile yenmesini bileceğiz. Bosna’da da birebiri oldu. Tüm imkansızlıklara karşın, Sırplar’a yenilmedirler. Başaramadılar. Bizim için ölmekle yaşamak ortasında fark yok. Kelamın biterse, yenilmiş olursun. Fakat dünyaya, düşmana söyleyecek kelamımız bitmedi. Bu kelam nedir? Hiç kimsenin beklemediği bir anda İsrail Başbakanına, “One Minute” demektir.” 

 

“ALLAH, BİR DAHA EBABİL GÖNDERMEZ DİYE DÜŞÜNÜYOLAR”

Hamas’ın İsrail’e taarruz düzenlemesini eleştirenlerin olduğunu, İsrail’in bu nedenle Filistin’i perişan edecek diye söyleyenler olduğunu belirten Kılıçarslan, “Bu gerçek olabilir lakin ya olmazsa. Peygamberimiz 300 bireyle binleri bulan düşmanı yendi. Artık, ‘zayıfsan meydan okumamalısın, düşman güçlü ise itaat edeceksin’ diyorlar. Ebabil kuşlarına da inanmıyorlar, izzetimizle ölmemizi bile istemiyorlar. Dünyanın oyuncaklarını çok sevmeye başladık. Bu da bizi sebeplere iman etmeye yöneltti. Bizim sürece dayanmamız lazım. İsrail yeni bir düşman arıyorsa, biz yenişmişiz demektir. Bu türlü değil. İsrail, Filistin’i daima düşman olarak görüyor zira Filistinliler yenilmiyor. Allah, bir daha ebabil göndermez diye düşünüyorsun. Sen zihnini direkt düşmanının zihnine teslim edersen geçmiş olsun yenilmişsin aslında. Kimse seninle savaşmaz.” Kılıçarslan, söyleşinin sonunda Filistin üzerine şiirler yazan Arap şairler Nizam Kabbani ve Mahmut Derviş’ten şiirler okudu, okurlarının sorularını yanıtladı.

 

“DİZİ OYUNCUSU OLMAK İSTERİM AMA…”

Karamürsel Alp Salonu’ndaki, “Şehir ve Vefa konulu” şiir dinletisinde kalabalık bir hayran kitlesiyle buluşan şair, müellif ve televizyon sunucusu Uğur Arslan, en hoş şiirlerini seslendirdi.  Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği kitap fuarını çok beğendiğini belirten Arslan, kente yabancı olmadığını, çocukken babasının Gölük Tersanesi’nde çalıştığını söyledi.

 

“SEVENİ KALMADIĞI İÇİN ŞİİR YAZMAYI BIRAKIYORUM”

Hayranlarıyla dertleşen Uğur Arslan, “İlk kez burada söylüyorum. Şiir yazmamaya karar verdim. Müzik kelam yazacağım. Bestesini tahminen yaparım. Şiirleri artık müzik kelamı olarak yazmaya karar verdim. Şiirlerin artık seveni kalmadı. Dinleyicisi, alıcısı, satıcısı kalmadı. Biz sanatkarlar biraz duygusal beşerler olduğum için bu türlü bir karar verdim” diye konuştu.

 

“İKİNCİ BİR MÜGE ANLI ÇIKARMAK İSTİYORLAR”

Arslan, hayranlarının “Sizi televizyonlarda görmek istiyoruz” formundaki talebi karşısında şunları kaydetti; “Bir televizyona gitsem, şiir programı yapmak istediğimi söylesem, beni kapıdan kovarlar. Zira şiir programı izlenmiyor. Herkes gündüz programında bayan çıkarıyorlar. Televizyonlar ikinci bir Müge Anlı keşfetmek istiyor. O yüzden bize gereksinim yok” dedi.

 

“DİZİLERDEN MAKÛS ADAM TEKLİFLERİ GELDİ, KABUL ETMEDİM”

 

“Dizilerden berbat adam teklifleri geldi, kabul etmedim” diyen Arslan, “Belki bir dizi oyuncusu olmak isterim ya da bir haber kanalında kültür-sanat, günün haber özetleri sunmak. Bir diziden berbat adam rolü geldi. Karısını döven bir koca rolü. Onca yıl yardım programları yaptım. Binlerce beşere yardım ettik. Artık berbat adam rolü bize uymaz dedim ve teklifi geri çevirdim. Osmanlı periyodunu anlatan tarihi diziden de teklif geldi fakat ‘sen Türk’e benzemiyorsun’ falan dediler. Tekrar makus adam rolü biçtiler ancak bana uymuyor. Düzgün adam çok bize makus adam lazım dediler. Bana uymaz. Tahminen güldürü sinemasında oynayabilirim” diye konuştu. Uğur Arslan son olarak bir periyoda damgasını vuran ve büyük beğeni toplayan, “Karagümrük yanıyor” şiirini seslendirdi.

 

“OZANLIK GELECEK KUŞAKLARA ULAŞTIRILMALI”

“Aşık Marsavi” mahlasıyla tanınan halk ozanı aşık Osman Sayar, ozanların ve aşıkların içinde bulunduğu duruma ve toplumun bakış açısına Karamürsel Alp Salonu’ndaki söyleşinde değindi. Etrafındaki ozanlardan etkilendiğini ve 15 yıldır bu işi yaptığını anlatan Sayar, “Aşıklar yanar ve pişer. Bu kadar yıl piştik, aziz Allah da bize bu kelam söyleme, deyiş söyleme yeteneğini bahşetti. Ozanlar toplumun kederlerini, dertleri kendi sıkıntısı olarak görerek, deyişlere, türkülere dökerler. Tanınan kültür, ozanları baltalıyor. Toplumsal medya da olmasa sesimizi kimse duymayacak. Topluma bir şey veremeyenler tercih ediliyor etkinliklerde, şenliklerde. Ozanlık ve aşıklık kültürünün yaşatılması, gençlere sevdirilmeli ve gelecek kuşaklara ulaştırılmalıdır.” tabirlerini kullandı. Aşık Osman Sayar, Gümüşhane başta olmak üzere bir çok yöreye ilişkin türkü ve koçaklama seslendirdi.

 

Kaynak: (BYZHA) Beyaz Haber Ajansı